My Fav 20 Quotes

"I'm gonna make him an offer he can't refuse."
Vito Corleone (Marlon Brando) The Godfather
"Here's looking at you, kid."
Rick Blaine (Humphrey Bogart) Casablanca

"May the Force be with you."
Obi-Wan Kenobi (Alec Guinness) Star Wars Episode IV: A New Hope

"You talkin' to me?"
Travis Bickle (Robert De Niro) Taxi Driver

"What we've got here is failure to communicate."
Captain (Strother Martin) Cool Hand Luke

"I love the smell of napalm in the morning!"
Lt. Col. Bill Kilgore (Robert Duvall) Apocalypse Now

"The stuff that dreams are made of."
Sam Spade (Humphrey Bogart) The Maltese Falcon

"Rosebud."
Charles Foster Kane (Orson Welles) Citizen Kane

"Play it, Sam. Play 'As Time Goes By."
Ilsa Lund (Ingrid Bergman) Casablanca

"We'll always have Paris."
Rick Blaine (Humphrey Bogart) Casablanca

"Keep your friends close, but your enemies closer."
Michael Corleone (Al Pacino) The Godfather II

"Say hello to my little friend!"
Tony Montana (Al Pacino) Scarface

"Gentlemen, you can't fight in here! This is the War Room!"
President Merkin Muffley (Peter Sellers) Dr. Strangelove

"Here's Johnny!"
Jack Torrance (Jack Nicholson) The Shining

"Forget it, Jake, it's Chinatown."
Duffy (Joe Mantell) Chinatown

"Open the pod bay doors, HAL."
Dave Bowman (Keir Dullea) 2001: A Space Odyssey

"Attica! Attica!"
Sonny Wortzik (Al Pacino) Dog Day Afternoon

"Because he's the hero Gotham deserves, but not the one it needs right now.
So we'll hunt him because he can take it. Because he's not our hero.
He's a silent guardian, a watchful protector. A dark knight."
Lt. James Gordon (Gary Oldman) The Dark Knight

"It's the one that says Bad Motherfucker"
Jules (Samuel L. Jackson) Pulp Fiction

"The farmers have won. We have lost."
Kambei Shimada (Takashi Shimura) Seven Samurai

Seven Samurai



Capon Western

Akira Kurosawa abimizin 7 cihan bi araya gelse nah böyle film yaparsınız dediği eseri. (1954 senesinde demiş tabi)

Öyle bir film olmuştur ki bu, kendisinden sonra ameriğan vesternine ilham kaynağı olmuş bir filmdir. Kurgusuyla, çekim teknikleriyle felan. Ki en mühimi olan The Wild Bunch (William Holden baba ne döktürmüştü.) ın yönetmeni Sam Peckinpah, aksiyon sahnelerinde kullanılan slow motion teknikcağızını daha da bi geliştirip, millete benim icadım diye yutturmuştur.

Gel gelelim filmimizin konusuna; Film, 16. yy' ın Japonya' sında geçiyor. Samurayların cirit attığı zamanlar yani. Kurosawa öyle bir kurgulamış ki arkadaş, harbi harbi o zamanları tam manasıyla yansıtmış. Eşkıyalar bir köye saldıracak ve köylülerin ellerinden gelen ise tırsmaktan başka birşey değil. Tabi köyün bilge yaşlısı, hacılar samurai kiralayak lan diyip, bunları heveslendiriyor. E köylü bunlar dayı, para yok pul yok. Zıçsalar onu yiyecek durumdalar. Bi kaç eleman gidiyor şehre aç, fakir samurayları ayartmaya çalışıyolar. Yemeğinizi verelim (o da sadece pirinç), sizde bizi eşkiyalardan koruyun!! Tabi samuray toplaması baya zaman oluyor ve 2 si kolpa olmak şartıyla 7 tane samuray buluyorlar.

Köye gidiyorlar ama götü boklu köylüler dışar çıkmıyor. Yani Japon kültürüne bakıldığında bunlar eşkıyalardan ne kadar nefret ediyorsa, samuraylardan da nefret ediyor. Adamlar götünüz kurtarmaya gelmiş. Siz ise ohooo.. İnsanlık zaten böyle bağnaz insanlardan çekmedi mi ak?? Kast sistemi heryerde var arkadaş.

Herneyse gelelim Samuraylara. 1. samurayımız Kambei başıboştur. Yani efendisizdir. Aslında filmin adı Seven Ronin olsa daha mantıklı olurdu. Hiçbirinin efendisi olduğunu sanmıyorum. Yoksa efendin varken nereye gidiyosun derler adama. Samuray karakterleri öyle seçilmiş ki, 7 tane bambaşka insan. Sen bunları nasıl yaptın lan Kurosawa diyesimiz gelir. 7. çakma Samurai Kikuçiyo tam bi baş belası. Adam daki mimikler olsun, tavırlar olsun hiçbir filmde böyle bir karakteri göremezsiniz sanırım. Zaten filmi izleyenlerin yüzde90 ının favorisidir bu karakter. 1. Samuray Kambei ise ekibin başı ve zeka küpü. 2. Samuray Gorobei ise biraz sönük bi karakter fekat Kambei' nin sağ kolu gibi birşey oluyor tak diye. 3. samuray Shichiroji de zamanında Kambei' nin yardımcısıymış. 4. samurayımız ise grubun moral kaynağı Heihachi. 5. samuray da Kambei ye yalvaran abi beni yanına al adam et diyen aristokrat piji Katsushiro, Manzo' nun kızına abayı yakar tabi sonradan. 6. samuray Kyuzo ise tam bir gurur timsali, pek bir asildir kendisi. 7. samurayımız Kikuçiyo ise taa başından beri köye kadar bunlar takip etmiş. Başta mal gibi gözüken ama çok zeki ve çevik bi akla sahiptir. Köylülerle diyaloğu muhteşemdir. Gösterişi sevdiği için kılıcı diğerlerinden uzundur ahah.. Eşkiyaları es geçmeyelim. Capon kültüründe eşkıyalar da eşkıya gibi davranırmış tam. Yani köyü zayıf diye saldırmaz, isterse İmparator olsun köyde yine de saldırırlar. Ayrım yok. Ve çarpışma sırasında arkadaşlarını bırakıp kaçmazlar. Son adam kalana kadar savaşır elemanlar. Köylüler için fazla birşey söylemeye gerek yok. Filmi izlerken ne gereksiz insanlar diyebilirsiniz. Tipler o kadar ezik ki arkadaş. Ne kadar gerçekçi oynamışlar. Belki de harbi eziktirler. Köylülerden Rikichi eh biraz içlerinde adam olan. Karısının hikayesi de bambaşkadır. Filmde öğrenince niye öyle olmuş lan diyeceksiniz.

Filmin son sahnesi ise Kambei' nin 2 çift lafıyla herşeyi anlatmaktadır.

12 Angry Men

Henry Fonda, gönlüm onda!!

1957 yapımı, siyah-beyaz, oscarsız, 8.9 puanlı bi film..

Giriş sahnesi ve son sahnesi hariç tek mekanda geçiyor filmimiz. Bu 12 abimiz sanığın çocuk olduğu bir dava da jüricilik oynamaktadır. Bu 12 elemanın seçilmesi nasıl yapılmış bilmiyorum ama cuk oturmuş desem yeridir. Her cins adam var.

Cinayet davası olduğu için 12/12 oylama şarttır. Fakat Henry Fonda abimiz kıllığını yapmıştır. Sonradan vay efendim işim gücüm var, yok maça gideceğim diyen jüri elemanlarıyla ters düşer.
Ve film ilerledikçe jüri elemanlarının önyargılarını nasıl kırmaya çabaladıklarını görüyorsunuz. Kolay değil tabi. Ortada insan hayatı olsa bile bu önyargı denen meret banamısın demiyor..

Dikkatimi şu maça gidecek adam çekti. Chris Penn' in ya babası ya da amcası. Hık demiş burnundan düşmüş şerefsizim. 9. jüri üyesi Ed Begley ise kendinden beklenmeyen bir performans sergilemiş. Abi adam her filmde ibne yav. Allah rahmet eylesin de, ayıp olmasın ölünün arkasından konuşmak.

8. jüri üyesi olan Henry Fonda filmin başında ipleri eline alıyor, atını dizginlemeden aynen devam ediyor. Filmin sonunda elemanlar hiçbir şey olmamış gibi mahkeme çıkışında nasıl ruh hallerindeyse öyle dağılıyorlar. Henry Fonda ödevimi yaptım, yıldızlı pekiyi aldım evime gidiyorum edası felan.. 3. jüri üyesi ise kendisinin ne bok olduğunun farkına varıyor. Gerçi hepsi farkına varıyor.

Neyse efendim, günümüzde böyle filmler pek çıkmıyor. Her ne kadar Agatha Christie " cıx boktan olmuş ki bu " dese de güzel filmdir. Zamanına göre senaryo yardırmıştır.

İzleyin, izletin..!!

Müzik Nasıl Yapılır?

www.heavymetaltr.com için yazdığım bir yazı!!

Evet arkadaşlar !! Bugün böyle bir başlık açayım dedim kendime. Bunun sebebinin altında ise BS nin efsane basçısı Geezer Butler ın sözü.. Ne demiş Butler;

" Bugünlerde yapılan müziği dinlemiyorum çünkü müzik enstrüman kabiliyeti ile yapılır, bilgisayar programlarının ve prodüktörlerin kabiliyeti ile değil. "

Bana göre müziğin en basit tanımı şu: Müzik, çeşitli enstrümanların çalındığı zaman ortaya çıkan melodidir. Anlayacağımız dilde böyle.
Vikican ne demiş: "Müzik,sesin ve sessizliğin belirli bir zaman aralığında ifade edildiği sanatsal bir formdur." Ve en genel tanımdan bahsetmiş. Bu kadar kafa kurcalamaya gerek yok..

Şimdi biliyoruz biz bunları felan fişman diyeceksiniz. Bazı noktalara değinmek istedim. Artık yaşadığımız çağda bilgisayar ön planda. Butler ın dediği gibi bi nevi müzik bilgisayar ile yapılmaz. Çünkü ne ruh vardır ne başka birşey.
Bugün bilgisayar destekli çoğu şarkılara bakın !! Hepsi eğlence mekanlarında insanları eğlendirmek için yapılmış şeyler. Yani ticari bir ürün.

Mesela Elektronik müzik felan deniyor. Bunu pek anlayabilmiş değilim. Çeşitli makinelerle ortaya çıkmış bir tür. Theremin, synthesizer gibi makinelerin ürettiği sesleri belli bir ritme oturtup, müzik budur deyip önümüze sürmekteler..




Görmüş olduğunuz vatandaş bu iş için çok uygundur. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte müziğin özelliği, kendine has özgünlüğü kaybolmaktadır. Bu görmüş olduğunuz makineyi VST (Virtual Studio Technology) adı altındaki eklentiler ile bilgisayarımızda kullanabiliyoruz. Örneğin; FL Studio, Sonar, Audacity, Adobe Audition, vs.. gibi gibi.. Bu yazılımlardan çokça piyasada bulunmakta.

Bu yazılımlardan herhangi birini bilgisayarınıza kurun ve programı kurcalayın.. Az da olsa ne kastetmek istediğimi anlayacaksınız. FL Studio adlı programı zaman buldukça kurcalıyorum. Butonlara, cartına curtuna rastgele tıklıyorum ve farklı farklı sesler elde ediyorum, farklı ritmlere oturtuyorum..
VE bu işin profesyonelleri bunları yapıp piyasaya Müzik adı altında sunuyorlar..
Müzik bu mudur??
Enstrüman çalan arkadaşlar !! İlk elinize aldığınız enstrümanınızı düşünün..
Hatta ilk çaldığınız bir eseri düşünün..
O duyguyu başka size ne yaşatabilir??
Klavyede 2 tuşa basmak verebilir mi o duyguyu size??

TV yi açıp bir klip izleyin dikkatlice !! 2-3 ritmik ses ile 4-5 dakikalık şarkılar göreceksiniz. VE bu şahışlar biz bu işe emek verdik, yüreğimizi koyduk diye oraya buraya çıkıp albüm satma çabası içindeler..
Sesi olmayan birini getirtip bir bilgisayar uzmanının ya da DJ in yapmış olduğu şeyin üzerine birşeyler gevelemek. Liriklerin ne olduğunu siz benden daha iyi bilirsiniz Smile

Bu işte Müzik' in M sine uyan hiçbirşey yoktur !!
İki kafiyeli abudik gubidik laflar söyle, şuraya buraya bas.. Orayı burayı göster ve sahneden in.. Bu mudur olay??

Alırsınız elinize enstrümanınızı, geçersiniz yerinize tıngır mıngır çalarsınız ve yaptığınız şeyden ne kadar zevk aldığınızı tabi ki ben tahmin edemem. Sadece ne kadar zevkli birşey yaptığınızın farkına varın.
Bir senfoni orkestrasını izlediğimiz zaman, kişilerin arasındaki uyumamı hayran olursunuz? Yoksa çaldıklarına mı? Müzik öyle birşeydir işte.. Dünyevi zevklerin uç noktaya ulaştığını orada görebilirsiniz. Hem kendinizde hem o eseri sizleri sunanlarda..

Fotoğraftaki insanların yaşlarını tahmin edin sadece bu yeter...

Bir de şöyle birşey var. RAP !!
Zamanında çok dinledim ettim. Ne yazık ki Rap e müzik türü demem bi nevi ihanet gibi birşey olur. Yukarıda bahsettiklerim bunun içinde geçerli.. Ekstrası ne derseniz; liriksel olarak beni çok rahatsız ediyor. (İstisnalar hariç)
Şarkı olgusu estetik isteyen birşeydir. Adam alıyor eline mikrofonu önüne gelene sayıp sövüyor ve şarkı söyledi oluyor. Her bilinçli müzik dinleyicisi bu duruma sinir olur arkadaşlar..
Müzik' in amacı ile bu işin amacı farklıdır. Müzikte amaç kalkıpta sevmediğin insanlara sövüp saymak değildir.
Aklınıza şu gelebilir; aşıkların atışması denen birşey var kardeş. Bunu demeniz için adam akıllı birkaç tane atışma dinlemeniz lazım !! Doğaçlama denen olay hani.. Sanatsal ve liriksel değerler hep ön plandadır. Kılıfına giydirmede diyebiliriz.. Öyle ağzına gelen şeyleri söylemek ile müzik yapılmaz..

Bu konuyu bu kadar irdelememin sebebi, Müzik' in hayatımda çok büyük bir yer tutmasıdır.
Müzik' i yapmaktan çok dinleyenler için daha önemli bir konu olduğunu düşünüyorum. Sonuçta çok fazla seçim yapma imkanımız yok Smile

Dolayısıyla Müziğimizi ancak ve ancak biz koruyabilir, biz sahip çıkabiliriz.. Tabi ki ayılıp bayıldığımız gruplarda da bu tür şeyler kullanılabilir. Ama hiçbir zaman ekten birşey olmamalı. Ve en önemlisi Müzik denmemeli ona..

Müzik adı altında yapılan zırvalıklara prim vermemeniz dileğiyle...!!



Hurin' in Çocukları


Hurin' in Çocukları - J.R.R. Tolkien

J.R.R. Tolkien' in öldükten sonra oğlu Christopher Tolkien tarafından yayımlanan kitap. Oğlu cidden başarılı bir iş çıkarmış. Uzun zaman oldu kitabı okuyalı ama etkisi hala var, o derece etkili yani..

Kitabın sürükleyici ve yalın bi anlatıma sahip olması artısı. Tolkien' in yarattığı dünyayı anlamak hiçte kolay değil. Hurin'in Çocukları Orta Dünya' da 1. Çağ' da geçiyor. Yüzüklerin Efendisi ile pek ilgisi yok çünkü LoTR 3. çağda geçmekteydi.
Kitaptaki kötü karakter herkesin umduğu gibi Sauron değil, O nun efendisi Morgoth(Melkor). Öyle ki Melkor en güçlü Maialar dan olup, Manwe' nin kardeşidir.

Morgoth' a değinirsek, kendisi Tolkien' in dünyasında yarattığı ve ilahi dinlerde şeytan denilen varlığın burada Melkor olmasıdır. Ve Iluvatar(Orta Dünya' nın yaratıcısı) tarafından karanlığa, Arda' nın dışına hapsedilmesidir.

O zamanlar Orta Dünya' da insanlar, Elfler, cüceler ve bilumum varlık pek bi güzel yaşarlarmış. Ta ki Morgoth, Angband' dan askerlerine dünyayı karanlığa boğmayı emrettiği zamana kadar. Ordularını toplamış etmiş ve salmış çayıra çimene yıka yıka yaka yaka ilerler olmuş orduları. Hurin' in başında olduğu kabile de katılmak zorundaydı bu savaşa ve diğer kabileler ve Elfler ile bu savaşa girmişler. Hurin' in o zaman Turin adında bir oğlu varmış ve güzeller güzeli eşi de 2. çocuğuna gebeymiş.
Günler süren savaşların ardından gün Nirnaeth Arnoediad günüdür. Yani Sayısız Gözyaşı Savaşı. Orta Dünya' nın en hazinli olayıdır. Savaşı anlatıp insanları kızdırmayalım. Bu savaşta Hurin, Morgoth' a esir düştü ve Morgoth, Hurin çocuklarına lanet etti. Bundan sonra kitap Hurin oğlu Turin' e dönüyor ve Turin Turambar' ın başına gelenler anlatılıyor.

Bu arada kitabın sonunda ağlamayan bizden değildir.!!

To Kill A Mockingbird



"Her kim ki bir bülbülü öldürürse günah işlemiştir."

Harper Lee' nin en çok bilinen romanı(Pulitzer ödüllü ha) 1962 yılında beyaz perdeye aktarıldı. Filmde 2 tanıdık isim gözünüze çarpabilir. Gregory Peck ve Robert Duvall.

Gregory Peck 50 sine yeni dayanmış, karakteri tamamiyle oturmuş bi abi olarak karşımıza çıkıyor. Hiçbir hareketini kaçırmamak için kasıyorsunuz filmi izlerken. Robert Duvall ise yeni yetme daha. Körpecik na böle.. Canlandırdığı karakteri söylemeyeyim de espirisi kaçmasın. Aleme akıcam yıkıcam ortalığı demiş bu filmde o da..

Kitaptaki karakterler ile oyuncu seçimi gerçekten başarılı olmuş. Dill tam bir fırlama, Jem yeri geldiğinde olgun, yeri geldiğinde çocuksu tam olarak. Atticus Finch' i ise filmi izledikten sonra sadece Gregory abi oynayabilirmiş diyeceksiniz.

Film, En iyi Aktör, En iyi sanat yönetimi ve En iyi uyarlanan senaryo dalında Oscarcık almıştır.
Her ne kadar soundtrack yelpazesi geniş olmasa da akılda kalıcı. Zaten o da Altın Küre ödülü almış.

Film 1930 ların Alabama, Maycomb kasabında geçmektedir. Atticus Finch (Peck), Ewell' ların kızına tecavüzden yargılanan Zenci abimiz Tom Robinson' ı savunan avukattır. Eh 30lu yıllarda zencilere nasıl davranıldığını söylememe gerek yok (hem kasaba hem de güney vay anam babam). Kasabalı tarafından ne kadar rahatsız edilse de Atticus Finch, geri adım atmamaktadır. Çapraz sorguda adamları öyle bi yamultur ki hayran kalırsınız. En iyi mahkeme filmlerinde hep 1. olur bu film.

Kitaptaki anlatım ve filmdeki anlatım aynı kişiye ait. Jean Louise Finch, yani Atticus' un küçük kızı Scout. Kitabı okurken bir çocuk gözünden büyüklerin dünyası nasıl görülür edilir vay anasını diyorsunuz. Kitapta yer alan Alexandra Hala filmde yer almamış. Ama olsun büyük bir eksiklik değil..

Ve Arthur " Boo " Radley karakteri. Kitapta ve filmde hep gizem içindeydi kendisi. Evinden çıkmaz, yaşıyo mu ölü mü bilinmezdi. Kasaba çocuklarının ilgi odağıydı hep. Ama olaya öyle bir giriş yapıyor ki akıl almaz birşey. Ve insanları düşüncelere salıyor. Öyle bir insan böyle birşey yapabilir mi??

Herkesin içinde az da olsa Boo Radley lik vardır.

Bülbülü öldürmek neden mi günah?? Çünkü onlar sizi eğlendirmek için müzik yaparlar, bahçelerinize zarar vermezler..!!

Kratos yeryüzüne indiğinde, tüm ölümlüler titredi. Lanetinden korktular O' nun. Oysa lanetli değildi; sadece aldatılmıştı...


Ares'in Aski' na...!!?

Duman nedeniyle kisilmis gözleri insani delip geçen bakislarla, üst üste yigillmis insan cesetleri nedeniyle köy meydanindan çok, mezbahane avlusuna dönmüs alani çabucak taradi; kendi adamlarindan baska kimse ayakta kalmamisti. Delici bakislar katliam alanindan yükselip, henüz dün gece ev diye tabir edilen atesten kararmis harebelere dogru çevrildi, bu cehennemin ortasinda kendi emriyle dokunulmamis -ki aslinda sona birakilmis tek yapi olan mabede odakladi. Ögle günesi sayesinde, duvarlarini boydan boya suçsuz insanlarin kaniyla boyanmis olmasina inatla inci gibi parildayan tapinaga dogru yollandi. Bunu her baskinn sonrasinda mutlaka yapardi; kendi Tanrisinin düsmani olan Tanrinin mabedini yok etmeyi hep en sona birakirdi; ne de olsa tatli en son yenirdi.

Agir ve sakin adimlarla mabede uzanan merdivenleri tirmanmaya basladi. Az sonra olacaklardan habersiz herhangi biri onu görse, bu sakin tavrindan ancak tapinmaya giden bir mürid oldugunu düsünürdü. Mabed kapisinin önüne geldiginde, gümüsten islenmis Athena Minyatürlerinin üzerinde miskince oynasan günes isinlari gözlerini kamastirdi. Günesin yansimasiyla daha da kisilan gözleri ögle vakti olmasina karsinn mabed kapisinin ardindan herhangi bir isik kaynaginin disari süzülmedigini tespit etti.

Bu farkindalik bir anda içini nese ile doldurdu, demek ki bazi ahmaklar Savas Tanrisi Yüce Ares'in sampiyonu, Sparta Ordularinin Yenilmez Generali Kratos'tan saklanabilecekleri yanilgisina düsmüslerdi. Için için güldü, hayatlarinin son nefes alisverislerini gerçeklestirdiklerinden habersiz bu ahmakça umuda siginarak, bu sabah üzerlerine çöken cehennemde ayakta kalmaya çalisan bu insanlari Kratos daha fazla yormayacakti. Mabede siginan son canli köylülerin, Kratos'un ikiz kiliçlarinin kapiyi ilk zorlamalariyla birlikte yüreklerindeki firtina içerisinde sönmemesine ugrastiklari umut atesi, uzaklara dogru kanat çirpti.

Ares'in Kratos'a nefes aldigi her saniye kendisini hatirlamasi için bileklerinden dirseklerine kadar kizgin zincirlerle dolanmis olan ikiz kiliçlari, kollarinin uzantisi gibi ustalikla kullanan Kratos'un, önce yavas sonra da giderek hizlanan temposuyla ikiz kiliçlar havada raks ediyor, kapi üzerinde açtiklari her yeni yarikla Kratos; kapiya daha da etkili darbeler indirebilmek için vücüd devinimini arttiriyordu. Saniyeler içerisinde mabedin sözde arkadan desteklenmis kapisi Kratos'un aç kiliçlari karsisinda diz çökme zorunda kaldi, daha da kisa bir süre içerisinde de kopan insan baslari, ikiz kiliçlarin sonu gelmeyen raksina eslik eder olmuslardi. Kratos bu köyü de temizlemis, canini adadigi Savas Tanrisi Ares'in onuruna yeni bir zafer daha kazanmisti.
Tanrisina sükranlarini sunmak için diz çöken Kratos'un keskin gözleri yerde yatan bir cesedin kestane rengi saçlarina takildi. Bu rengi çok severdi çünkü bu renk dünyada kendisini anlamaya çalisan tek insan olan karisinin saç rengiydi. Gözleri, buraya saklanma ahmakligini gösteren rezil kadinin yüzüne dogru inerken, bakislari kadinin artik görmeyen gözlerine takildi. Ancak o an fark edebildi, az önce dogramis oldugu kadinin kendi karisi oldugunu. Zihni olanlardaki yanlisligi idrak edebilmek için çiglik atarken Kratos'un korkuyla genislemis artik sakin olmayan gözlerindeki bakislar, zavalli kadinin bacagina son bir hamleyle sarilmaya çalismis küçük bir kiz çocugunun cesedinde son buldu.

Henüz babasinin kahramanlik hikayelerini dahi dinleyecek yasa varamadan, kendi elleriyle katlettigi öz yavrusunun görüntüsü Kratos için bile fazlaydi. Sükranlarini sunmak için diz çöktügü yerde zihni uyusmus sekilde, adamlari onu ay yükseldikten sonra gelip onu; mabed içerisinde soka girmis sekilde bulana kadar Kratos yasadiginin bile farkinda olmadan öylece yigilip kaldi. Katliam gününün ardindan 10 yil sürecek yari delilik ve kabuslarla dolu bir süre zarfinin ardindan Kratos Olimpos'un Tanrilarina yalvardi. Tanrlar da ona, o sirada Atina'ya dogru yikim ve katliam için ordulariyla yol almakta olan, sözde kurtaricisi Savas Tanrisi Ares'i öldürmesi karsiliginda geçmisteki hatalarini affedecekleri sözünü verdiler.

Kratos' un kabus ve günahlarindan arinabilmek için zorunlu olarak seçmis oldugu kanli serüveni; ilk oyunda nefessiz sekilde yasamis, hain Ares' ten Kratos' un intikamini yudum yudum almistik.

WHY???

Evet, bende can sıkıntısından dolayı blog açanlardanım. Zaman geçtikçe wtf diyeceğiniz bir blog olması tamamen benim keyfiyetimdendir. Aklıma ne gelirse ne eserse onları yazacağım. Hükümete indirme bindirme, kapitalizme kösteklik ya da popo yalama yapabilirim.
Yazacaklarım, söyleyeceklerim ne kişileri, kurumları bağlar, ne de beni bağlar.. Blogun belli bir profili yok.
Blog ismi ya da uzantısı size blog hakkında fikirler vermesin. O an aklıma ne gelmişse onu yazmışımdır(5 dk olmuyor daha). Okurken sövmek, beddua etmek serbest..

Hadi sağlıcakla...!!